Sessizseyreden akciğer tüberkülozu olan veya solunum yollarında fungal ve viral enfeksiyonu olan hastalarda dikkatli kullanılmalıdır. Budesonidin plazma proteinine bağlanması 1 ila 100 nmoriük bir konsantrasyon aralığında % 85-90’dır. Budesonid dokulara yaygın olarak dağılır, kararlı durumda dağılım hacmi 183 ila AkciğerKanseri. Solunum yollarından köken alan kötü huylu tümörlerdir. Erkeklerde kadınlardan daha sık görülür ve her iki cinste en sık ölüme neden olan kanser tipidir. Günümüzde kalp ve damar hastalıklarından sonra en sık ölüm nedenidir. Akciğer kanserinin belirtileri-Öksürüğün yoğun ve inatçı olması Davet Akademik Solunum Derneği olarak 5-8 Haziran 2022 tarihinde Kaya Palazzo Otel Girne, KKTC’de gerçekleştirmeyi planladığımız “VIII.Solunum Okulu’nda” ve pratik eğitimin iç içe geçtiği kurslarla yapılanmış bir program hazırlamayı amaçladık. Bu yılki ana temalarımız alerji/atopi, interstisyel akciğer hastalıkları, göğüs hastalıklarında girişimsel tanı Akciğerkanseri için önemli bir belirti olan ses kısıklığı, üst solunum yolu enfeksiyonları, reflü, gırtlak kanseri gibi hastalıklarda da görülebilir. Veri Politikası İş İlanları Hindistanda Covid tedavisinde kullanılan bir başka ilaç da tocilizumab ve bunun tedarikinde de sıkıntı var. Bu ilaç normal olarak romatizma tedavisinde kullanılan bir tür kortizon ama solunum cihazına bağlanması gereken çok ağır hastaların hayatta kalma şansını artırdığını gösteren bazı araştırmalar var. Doktorlar QZ39RJ4. Akciğer kanseri erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden biridir. Son yıllarda sigara kullanımının artması ile birlikte kadınlarda da sık görülmeye başlanmıştır ve akciğer kanseri sıklığı giderek artmaktadır. Hastalığın bilinen en sık nedeni sigara içmektir. %80-90 oranında akciğer kanserinden sigara sorumludur. %10-20’lik kısım ise genetik ve çevresel faktörler ile ilişkilidir. Diğer kanserlerde olduğu gibi akciğer kanserinde de erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis edilen hastalarda ameliyatla hastalıklı bölgenin çıkarılması en etkili tedavi yöntemidir. Maalesef günümüzde teknik ilerlemelere rağmen erken ameliyat edilebilir evrede tanı konabilen hasta oranı %15 civarındadır. Akciğer kanserine neden erken tanı konamıyor? Bunun başlıca iki nedeni vardır. Birincisi tümör akciğerin uç kısımlarında periferik ise ileri evrelere gelinceye kadar belirti vermeyebilir. Diğer gecikme nedeni ise sigara içen hastalarda sigaraya bağlı öksürük ve nefes darlığı gibi belirtiler akciğer kanseri belirtileri ile karıştığı için hasta akciğer kanserine bağlı belirtilerin farkına varamaz. Hastaları doktora getiren en önemli belirti ise kanlı balgamdır. Kanlı balgam çıkarma bu hastalarda kanser olma ihtimalini akla getirir ve doktora başvururlar. Bu durum tümörün daha çok bronşların görülebilir bölgelerinden santral yerleşimli tümör olduğunu düşündürür. Kanlı balgam gerçekten akciğer kanseri belirtisi olabilir. Özellikle sigara içenlerde uyarıcı bir belirtidir. Böyle hastalarda bazen akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografide tümöre ait bulgu olmayabilir. Bu durumda en önemli erken tanı yöntemi bronkoskopidir. Bronkoskopi hava yolarının içini bronkoskop cihazı yardımı ile kamerayla görerek incelemektir. Bu yöntemle hastalıklı görünen bölgeden biyopsi alınır. Hastalığın kesin tanısı ve türünü belirlemeye yardımcı olur. Bu bize tedavide de akıllı ilaç yol göstericidir. 2 Bronkoskopi nasıl yapılır? Bronkoskopi iki şekilde yapılır. Birincisi hastanın boğaz ve burnuna sprey yardımı ile lokal anestezi uygulanır. İşlem sırasında bronkoskop içinden lokal anestetik ilaç gerektiğinde verilebilir. Hasta işlemlerin farkında ve uyanık olduğu için öksürük ve nefes alamama hissi gibi şikâyetler olabilir. Hasta için konforlu bir işlem değildir. Bazen ikinci kez bronkoskopi gerekirse çoğu hasta bunu kabul etmez. İkinci yöntemde ise hastaya anestezi doktoru tarafından damar yolu ile ilaç verilerek uyutulur. Fakat diğer ameliyatlarda olduğu gibi hastanın solunumu baskılanmaz ve solunum cihazına bağlanması gerekmez. Hasta işlem sırasında kendi normal solunumuna devam eder. Hastanın bronkoskopi sırasında nefes darlığı, öksürük ve ağrı gibi hiçbir şikayeti olmaz. Bu yöntem hasta için çok konforludur. Hasta rahat olduğu zaman işlemi yapan hekim de çok daha rahat olduğundan gerektiği kadar biyopsi alınır ve ikinci işlem çoğu zaman gerekmez. Özetle sigara içenlerde yada ailede akciğer kanseri olanlarda öksürük kanlı balgam şikayeti devam ediyorsa akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi normal olsa bile akciğer kanseri erken teşhisi için bronkoskopi yapılması erken teşhis için çok önemlidir. Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz. - Getty Images 30 yıldır acil servis hekimi ve dünya çapında önde gelen bir solunum desteği uzmanı olan doktor Richard Levitan, koronavirüsün yol açtığı zatürrenin, sıradan zatürreden farklı olarak uzun süre belirti göstermeden ilerlediğini ve bu yüzden farkedildiğinde genellikle çok geç kalınmış olduğu uyarısında bulundu ve bir de çözüm önerdi. New York'taki Bellevue Hastanesi'nde 10 gündür gönüllü olarak Covid-19 hastalarının tedavisine katılan doktor Levitan, gözlemlerini ve uyarılarını New York Times gazetesinde yazdı 30 yıldır acil servis hekimi olarak çalışıyorum. 1994 yılında hastalara solunum cihazı takma işlemini öğretmek için bir görüntüleme sistemi geliştirdim. Bu amaçla araştırmalar yürüttüm ve son yirmi yıldır dünyanın dört bir yanındaki doktorlara solunum cihazı kullanımı eğitimi veren kurslar düzenlemekteyim. Mart ayının sonunda New York City'de hastaneler Covid-19 hastası akınıyla başedemez noktaya geldiğinde, gönüllü olarak Bellevue Hastanesi'nde 10 gün görev yaptım. Bu günler boyunca şunu farkettim Covid-19 hastalarında zatürreyi yeterince erken farkedemiyorduk ve bu yüzden hastaları hayatta tutma şansımız da azalıyordu. Evimin bulunduğu New Hampshire'den hastanede görev almak üzere New York'a giderken telefonla Bronx'da acil servis doktoru olan ve o sırada deli gibi çalışan arkadaşım Nick Caputo'yu aradım. Neyle karşılaşacağımı, nasıl korunmak gerektiğini ve hastalık sırasında yaşanan solunum sorunlarıyla ilgili görüşünü almak istiyordum. "Berbat" dedi. "Daha önce gördüğüm hiç bir şeye benzemiyor." Haklıydı. Koronavirüsün yol açtığı zatürre şehrin hastanelerinde inanılmaz etki yaratmıştı. Normal olarak acil servislerde durumu hafiften ağıra bir çok hastayı birarada görürsünüz. Kalp kirizi, felç ve ağır yaralanmalardan küçük kesikler, zehirlenmeler, kırıklar hatta başağrısına kadar şikayetlerle gelenler olur. Bellevue hastanesinde geçirdiğim günlerde acil servis hastalarının hemen tamamı Covid-19 zatürresi olan hastalardı. Göreve başladıktan sonraki ilk saatimde iki hastaya solunum cihazı bağlamam gerekmişti. Solunum şikayeti olmayan hastaların bile Covid zatürresi vardı. Omzundan bıçaklanan bir hastanın akciğer çökmesinden kuşkulanıp röntgenini çektiğimizde Covid zatürresi olduğunu gördük. Düşüp kendini yaralayan bazı hastaların tomografisini aldığımızda Covid zatürresi bulduk. Belirsiz bir sebepten ölen yaşlılarda, bir çok şeker hastasında Covid zatürresi bulduk. Bizi şu şaşırtıyordu Röntgenleri zatürre göstermesine ve oksijen seviyeleri düşük çıkmasına rağmen .u hastaların solunumla ilgili hiç bir şikayeti olmamıştı. Bu nasıl olabiliyordu? Covid zatürresinin, başlangıç aşamasında "sessiz hipoksi" diye adlandırdığımız bir tür oksijen yetmezliğine sebep olduğunu anlamaya başladık. Sessiz dememizin nedeni, farkedilmesinin çok güç olması, sinsi karakteriydi. Normal zatürreden çok farklı seyrediyor Zatürre insanın akciğerlerindeki hava keseciklerini sıvı ve iltihapla dolduran bir enfeksiyondur. Normal olarak bu hastalığa yakalanan bir hasta göğsünde rahatsızlık, ağrı, nefes alma ve solunum güçlükleri yaşar. Fakat Covid zatürresi başladığında hastalar oksijen düzeyleri düşse de nefessiz kalmıyorlar. Sonra nefes almakta zorlanmaya başladıklarında ise oksijen düzeyleri aşırı düşmüş oluyor ve röntgenlerinden zatürre orta ve ağır düzeye kadar ilerlemiş olduğu anlaşılıyor. Normal bir insanın deniz seviyesinde oksijen düzeyi genellikle yüzde 94 ile yüzde 100 arasında olur. Covid zatürre hastalarında bunun yüzde 50'ye kadar düştüğünü gördüm. Çoğu hasta bir hafta gibi bir süredir ateş, öksürük, mide bulantısı ve yorgunluk hissettiğini ama nefes darlığının hastaneye geldikleri gün başladığını söylüyor, bu beni çok şaşırtıyordu. Zatürrelerinin günler önce başladığı belliydi ama farketmiyorlardı. Sıkıntı hissedip hastaneye koştukları gün ise kritik aşamaya gelmiş oluyorlardı. Acil servislerde kritik durumdaki hastaları bir kaç sebeple solunum cihazına bağlarsınız. Ama benim 30 yıllık tecrübeme göre solunum cihazına bağlanması gereken hastaların çoğu ağır oksijen yetmezliği ile şoktadır, şuur yitimi yaramaktadır ya da nefes almak için çok büyük çaba harcamakta ve acı çekmektedirler. Neden farketmiyorlar? Covid-19 zatürresi vakalarındken a bu çok farklı oluyor. Gördüğüm koronavirüs zatürresi hastalarının çok büyük bir kısmında oksijen düzeyi öyle düşüktü ki normalde hayatta olmamaları gerekse de cep telefonuyla konuşabiliyorlardı. Nefes alıp vermeleri hızlanmasına karşın oksijen düzeylerinin düşüklüğü ve akciğer röntgenleri göz önüne alındığında sıkıntıları, yaşamaları gerekenden çok daha azdı. Bunun neden böyle olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Koronavirüs akciğerlerde sürfaktan dediğimiz yüzey maddesini üreten hücrelere saldırıyor. Bu madde hücrelerin nefesten nefese açılıp kapanmasını sağlayan hayati bir işleve sahip. Covid zatürresi başladığında bu saldırı hava keseciklerinin çökmesine ve oksijen düzeylerinin düşmesine yol açıyor. - Getty Images Ama akciğer sıvı dolumuyla tıkanmıyor ve işlevini sürdürüyor görünüyor. Bu da hastanın hala karbondioksit verebilmesini ve karbondioksit birikmediği için nefes darlığı hissetmemesini sağlıyor. Hastalar kanlarındaki oksijen yetersizliğini daha derin ve hızlı nefes alarak telafi ediyor ve bunun farkına varmıyor. İşte bu sessiz hipoksi ve hastanın vücudunun buna karşı geliştirdiği çözüm, enfeksiyonun farkettirmeden ilerlemesine, daha fazla hava keseciğinin çökmesine ve zatürrenin iyice derinleşmesine yol açıyor. Hasta giderek daha hızlı ve derin nefes almak suretiyle fiilen kendi ciğerlerine zarar veriyor. Covid zatürresi hastalarının yüzde yirmi kadarı buradan daha ölümcül olan akciğer hasarı aşamasına geçiyor. Akciğerlerde biriken sivi yoğunlaşıyor, karbondiyoksit düzeyi yükseliyor ve hasta akut solunum yetmezliğine giriyor. Hastalar nefes alma güçlüğünü ferkettikleri ve hastaneye geldikleri zaman oksijen düzeyleri tehlikeli düzeylere inmiş oluyor ve çoğunun solunum cihazına bağlanması gerekiyor. 'Hastaneye yatan hastalarda zatürre oldukça ilerlemiş oluyor' Sessiz hipoksinin bu gelişimi Covid-19 hastalarının uzun süre nefes darlığı hissetmemelerine rağmen aniden yaşamlarını yitirdiği vakaları bize açıklıyor. Bu arada Covid-19 hastalarının büyük çoğunluğunun hastalığı daha hafif geçirdiğini ve bir veya iki hafta içinde özel bir tedavi görmeye gerek duymadan iyileştiklerini hatırlatalım. Bu salgının sağlık sistemimizi zorlamasının önemli bir sebebi acil bölümlere gelen akciğer hasarlı hastaların durumunun kaygı verici düzeyde ağır olması. Covid-19 ölümlerinin büyük çoğunluğu akciğerlere etkisi nedeniyle meydana geliyor ve bu kadar çok sayıda hastanın zatürreleri iyice ilerledikten sonra hastaneye gelmesi bir çoğunun solunum cihazına bağlanmasına ve cihaz sıkıntısına yol açıyor. Ayrıca solunum cihazına bağlananların çoğu da yaşamını yitiriyor. Dolayısıyla solunum cihazı kullanımından kaçınmak hem hasta hem sağlık sistemi açısından büyük kazanımlar. Solunum cihazına ihtiyaç duyan hasta sayısı inanılmaz düzeyde. Cihaza bağlı hastalara, kımıldamamaları ve boruları yerinden oynatmamaları için çok sayıda farklı uyuşturucu ilaç veriliyor. Damardan ve mideye bağlı borularla ilaç veriliyor, ciğerlerine boruyla oksijen pompalanıyor, idrar yollarına borular bağlanıyor. Her bir hastanın bakımı için her gün bir grup insan çalışıyor, akciğer işlevini geliştirmek amacıyla onları günde iki kez yüz üstü ve sırt üstü yatacak şekilde çevirmeleri gerekiyor. - Getty Images Erken teşhis ve bir çözüm önerisi Puls oksimetre Covid-19 zatürresi hastalarını daha erken teşhis edip daha etkili bir şekilde tedavi etmenin bir yolu var ve bu hastanede ya da doktor muayenehanesinde test sırasına girmekten geçmiyor. Bu, sessiz hipoksinin, çoğu eczanede ve reçetesiz satılan bir tıbbi cihaz olan puls oksimetre kullanılarak erken teşhisiyle sağlanabilir. Puls oksimetrenin kullanımı termometre kullanmaktan daha zor değil. Bu küçük aletler bir düğmeyle açılıyor ve bir parmak ucuna yerleştiriliyor. Birkaç saniye sonra iki sayı beliriyor Oksijen yoğunluğu ve nabız. Puls oksimetreler oksijen yetmezliği ve hızlı kalp atışlarını anlamakta son derece güvenilir aletler. Puls oksimetreler tanıdığım iki acil doktorunun hayatlarını kurtardı ve onlara tedaviye ihtiyaçları olduğu konusunda erken uyarı sağladı. Kanlarındaki oksijen düzeyinin düştüğünü farkettiklerinde hastaneye giderek iyileştiler. Hipoksinin teşhisi, erken tedavi ve yakından izleme İngiltere Başbakanı Boris Johnson'un tedavisinde de etkili olmuş gibi görünüyor. Covid-19 zatürresini erken teşhis etmek için yaygın puls oksimetre taraması yapılması, insanların evlerinde bu cihazı daha yaygın kullanması sisteme bir erken uyarı işlevi görebilir. Evde bu cihazları kullananların verileri doğru okumak ve hastanelerin acil servislerini gereksiz yere meşgul etmemek açısından doktorlarıyla temasta olmaları faydalı olacaktır. Koronavirüs pozitif çıkan bütün hastaların da puls oksimetre ile zatürre gelişme riski olan iki hafta boyunca gözlemlenmesi gerekir. Öksürük, yorgunluk, ateş şikayeti olan herkesin test olmamış olsalar hatta testleri negatif çıkmış olsa bile puls oksimetre ile gözlemlenmesi iyi olacaktır çünkü testlerin doğruluk oranı yalnızca yüzde 70 ve virüsü taşıyan Amerikalıların çoğu bunun farkında değil. - BBC BİLMENİZ GEREKENLER - Koronavirüs nedir? TÜRKİYE'DE SON DURUM - Hangi önlemler alındı? HÜKÜMET TAVSİYESİ NE? - Sağlık Bakanlığı'nın koronavirüsten korunma tavsiyeleri COVID-19 VE GERÇEKLER - Koronavirüs hakkında inanmamanız gereken hurafeler SİZ NE YAPABİLİRSİNİZ? - Koronavirüsten nasıl korunursunuz? KORONAVİRÜS HARİTASI - Salgında son durum ne? PANDEMİ NEDİR? - Pandemi nedir, ülkeleri nasıl etkiler? Bilim insanları, akciğer kanseri tedavisinde kemoterapi ile hedefe yönelik tedavi ve bağışıklık sisteminin harekete geçirildiği immüno-onkoloji uygulamalarının hastalarda sağ kalım süresi ve yaşam kalitesini artırdığını Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Özlem Sönmez, AA muhabirine yaptığı açıklamada, akciğer kanserinin hem Türkiye'de hem dünyada, kansere bağlı yaşam kayıplarının ilk nedeni olduğunu bir yılda ortaya çıkan yeni akciğer kanseri vaka sayısının 2 milyon 900 bin ve buna bağlı yaşam kaybının 1 milyon 79 bin olduğu bilgisini veren Sönmez, "Türkiye'de her yıl 30 bin yeni akciğer kanseri vakası görülmektedir." tedavisinde yeni bilimsel çalışmaların sonuçlarının açıklandığını ve önemli kazanımlar elde edildiğini anlatan Sönmez, günümüzde kansere neden olan gen değişikliklerini hedefleyen ve vücudun savunma sistemi hücrelerini devreye sokacak onlarca molekül ile ilgili klinik çalışmaların da sürdürüldüğünü dile kanserinin en yeni gelişmelerin olduğu ve en yeni tedavilerin kullanıldığı kanser türü olduğunu vurgulayan Sönmez, tümörün genetik haritasının çıkarılmasıyla kişideki kansere neden olan genetik değişiklik bulunarak, o geni etkisiz hale getiren en uygun tedavinin belirlenebildiğini halk arasında "akıllı ilaçlar" veya "sihirli mermiler" olarak isimlendirilen ilaçların başarı oranının yüksek olduğunu ifade ederek, "Eskiden vücuda yayılmış evre akciğer kanseri hastaları 1 yılın altında yaşarken, bu ilaçları kullanabildiğimiz hastalar uzun yıllar aktif yaşamlarını sürdürebiliyor." diye konuştu."Sağ kalım süresi arttı"Yeni tedavi seçeneklerinde vücudun bağışıklık sisteminin harekete geçirildiği immüno-onkolojinin önemli yer tuttuğuna işaret eden Sönmez, "Kemoterapi ile tümör hedef alınıyor. İmmüno-onkolojik tedaviler kemoterapiden farklı olarak bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Vücudun savunma sistemi hücrelerini, yani komandolarını harekete geçirerek tümörü yok etmeyi amaçlıyor. Bu nedenle yan etkileri de daha az ve kontrol edilebilir düzeyde oluyor." ifadelerini kullandı. Vücudun savunma sistemi hücreleri olan T hücreleri aktif bile olsa kanserli hücre saldırısını frenleme yönünde bir sinyal alındığında kanserli hücreyi öldürmediğini, geri çektiğini bildiren Sönmez, şunları kaydetti"Bu nedenle frenlenmeyi ortadan kaldıran ve 'immun kontrol noktası inhibitörleri' olarak isimlendirilen ilaçlar geliştirildi, immün kontrol noktası molekülü tanımlandı. Bu ilaçlardan üçünün akciğer kanseri tedavisinde kemoterapi ile veya tek başına akciğer kanseri tedavisinde etkinliği ve güvenilirliği çok sayıda çalışma ile gösterildi ve sonuçları saygın tıp dergilerinde yayımlandı. Dünya Akciğer Kanseri Kongresi'nde, immüno-onkoloji tedavisinde yeni bir ajan olan 'atezolizumab' etken maddeli ilacın sonuçları ele alındı. Kemoterapiye atezolizumab etken maddeli ilaç tedavisinin eklenmesi ile yassı hücreli tip akciğer kanseri tanılı hastalarda genel sağ kalım süresine yaklaşık 13 ay daha katkı sağlandığı kongrede, metastatik evre küçük hücreli akciğer kanserinde, kemoterapi ile birlikte bir diğer immüno-onkoloji tedavi ilacı 'durvalumab' etken maddeli ilacın kemoterapiye eklenmesi ile genel sağ kalıma 3 ay eklendiği ve tedavi cevap oranının bu hastalarda daha iyi olduğu ortaya konuldu.""Hedefe yönelik tedavi ve immünoterapi devrim niteliğinde ilerlemedir"Türk Akciğer Kanser Derneği Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker de akciğer kanserinin farklı tipleri olduğunu hatırlatarak, "Bugün geldiğimiz noktada, her çeşit akciğer kanserinin tedavisi için farklı yaklaşım ve ilaçlar bulunmaktadır. En doğru tedavi, akciğer kanseri ile uğraşan değişik dallardaki uzmanların ortak çalışması ile bulunmakta ve aynı anda birden çok yöntemin eş-güdümle kullanılması ile imkansız görünen başarıya ulaşılmaktadır." değerlendirmesinde kanseri tanı ve tedavisinde uygulanan yöntemlerin özellikle son 5 yıl içinde tamamen değiştiğine dikkati çeken Göker, şu bilgileri verdi"Daha doğru ve kesin tanı için, yepyeni araç ve gereçler geliştirildi, hastaya eziyet çektirmeyen, konforunu bozmayan yöntemler kullanılmaya başlandı. Bu tanı yöntemleriyle, tümörün moleküler genetiği deşifre edildi. Cerrahi ve radyasyon onkolojisinde tarih, akciğer kanseri için yeniden yazılmaya başlandı. En az doku kaybı ve hasarı, dolayısıyla önemsenmeyecek yan etkilerle birlikte başarı şansı en üste çıkmaya başladı. Her iki uzmanlık alanında da yine uzay teknolojisi kullanılmaya başlandı. Kapalı ameliyatlar ve nokta atışlı ışın tedavileri ülkemizde de hızla yerini almaya yönelik tedavi ve immünoterapi devrim niteliğinde ilerlemedir. Bunlardan birincisi, sadece kanser hücresini etkileyen ve öldüren ilaçlar olan hedefe yönelik tedavi. İkinci tedavi yöntemi ise kansere bakış açımızı sil baştan değiştiren immünoterapi oldu. Kanser hücrelerini akıllı yapanın, bağışıklık sistemini aptallaştırabilme yeteneği olduğunu ortaya koyan iki bilim insanı, Nobel ödülü aldı. Kanser hücrelerinin bu yeteneği anlaşıldıktan sonra, savaşımız bunlara yöneldi ve immünoterapi tedavisi geliştirildi. Ülkemizde çoğu onkoloji merkezinde hem hedefe yönelik tedaviler hem immünoterapiler başarıyla uygulanıyor. Sağlık Bakanlığınca bu tedavilerin kullanımı onaylandı, Sosyal Güvenlik Kurumunca bu ilaçların geri ödeme kapsamına alınmasını umuyoruz.""Kadınlarda en sık görülen beşinci kanser türü"Sağlık Bakanlığından edinilen bilgiye göre, dünyada her yıl kansere yakalanan 18 milyon kişiden 9,5 milyonu yaşamını yitiriyor. 2040 yılında 29,5 milyon yeni kanser vakasının ortaya çıkması olgularının önemli bir bölümünün de az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkacağı genelinde erkekler arasında en sık görülen kanser türü olan akciğer kanseri, kadınlarda da üçüncü sırada yer kanseri Türkiye'de de kanserden kaynaklanan ölümlerin en yaygın nedeni olarak belirtiliyor. Türkiye'de erkeklerde nefes borusu, bronş ve akciğer kanseri ilk sırada, kadınlarda ise bu kanser türü en sık görülen beşinci kanser türü olarak yerini alıyor. Türkiye'de ortalama tanı alma yaşı 64 olurken, 40 yaşın altındakilerde akciğer kanseri daha nadir görülüyor ve genellikle ileri evrelerde teşhis ediliyor. Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi HAS üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz. Bazı maddelerin ufak parçacıklarının nefes yolu ile akciğerlere inmesi sonucu oluşur. Tedavisi, hastalığın ilerleyişini azaltmak ve şikayetleri gidermek üzerinedir. Nedir?BelirtileriNedenleriÖnlemek içinTeşhisiTedavisiİlaçlarTedavi EdilmezseNe İyi Gelir?Ne İyi Gelmez?GebelerdeÇocuklardaSilikozis için Hangi...TümüSilikozis Nedir?Silikozis ya da halk arasında bilinen yaygın adı ile kot taşlama hastalığı, silika adı verilen bir materyalin ufak parçacıklarının partikül nefes yolu ile akciğere inmesiyle meydana gelen bir solunum sistemi mesleki akciğer hastalıkları pnömokonyozlar sınıfında bir hastalıktır. Meslek hastalıkları kısaca, çeşitli vücuda zararlı yabancı maddelerin sürekli ve yüksek dozda solunması ile akciğerlerde birikmesi ve akciğer kapasitesini azaltması olarak tanımlanabilir. Bunlar asbest, kömür, berilyum, silika ve pamuk başta olmak üzere pek çok madde olabilir. Meslek hastalıkları ise, restriktif akciğer hastalıkları başlığında incelenir. Restriktif akciğer hastalıkları, akciğerde fazladan bağ dokusu oluşumu ve akciğer kapasitesinin düşmesi ile karakterize geniş bir grup hastalığın ortak silisyum dioksit SiO2 adlı maddenin yaygın kullanılan piyasa ismidir. Kum ve kayaların çoğunun doğal yapısında bulunmaktadır. Başta cam, porselen, beton, fayans gibi yapı materyallerinin üretiminde olmak üzere pek çok sektörde yoğun kullanılan bir kimyasaldır. Kuvars, ametist gibi değerli sayılabilecek özel kristal formları da mevcuttur fakat sanayide genel olarak toz formunda kullanılmaktadır. Bu oldukça küçük boyutlu tozlar kişinin solunum sisteminin doğal tutma mekanizmalarını aşarak akciğerlerin en uç noktalarına kadar ilerleyebilir, hastalığa yol açma nedeni de temel gelişme mekanizması solunarak akciğerlere ilerleyen tozların zamanla burada birikerek fibrozis adı verilen bir tablo oluşturmasıdır. Fibrozis, akciğerin bu zararlı maddelerin organı harap etmesine engel olmak amacıyla bağ dokusunu arttırması ve sertleşmesi durumudur. Sertleşen ve bağ dokusu artan akciğer, soluk alıp verirken yeteri kadar genişleyip daralamaz restriktif akciğer hastalığı ve bunun sonucunda hastalarda giderek artan bir nefes darlığı tablosu ve buna bağlı pek çok belirti ortaya olarak akut ve ya kronik olmak üzere iki formda seyreder. Akut olan, silikaya maruziyetin hemen ardından oluşan ani solunum sıkıntısı ile karakterizedir. Kronik silikozis ise, 10-30 yıl maruz kalmanın sonucu akciğerde fazla bağ dokusu oluşması ile seyreder. Bazen 10 seneye varmayan ama çok yüksek doza bağlı akselere form da tüberküloz verem ve kronik bronşit hastalıkları ile birlikte beraber seyretmesi sıktır fakat bazı meslek hastalıklarının aksine, akciğer kanserine yol açması beklenmez. Tedavisi belirtileri azaltmaya ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaya yöneliktir, kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Silikozis Belirtileri Nelerdir?Silikozisin belirtileri altında bulunduğu meslek hastalıkları grubu ve restriktif akciğer hastalıkları grubu için tipik ve ortaktır. Belirtiler bireye ve maruziyet yoğunluğuna bağlı olarak 1-2 haftadan senelere uzanan bir zaman diliminde ortaya çıkabilir. Ortaya çıktıktan sonra giderek yoğunlaşma eğilimindedir. En sık görülen belirtiler şunlardırÖksürük ve balgam Giderek artan nitelikte ve genelde belirti olarak ortaya çıkar. Genellikle balgamlı ve darlığı Akciğer kapasitesinin gidererek daralması neticesinde ortaya çıkar. Akciğerlerin solunum yapan en ufak birimlerinin alveol tıkanması ve fonksiyonunu kaybetmesi en önemli yorgunluk Basit ve günlük işleri yaparken bile oluşan çabuk yorulma hali ağrısı ve batma hissi Genelde akut silikozis durumunda görülür. Silikaya maruz kalmadan sonra 1-2 hafta içinde gelişen bir tablodur, kronik maruziyette sık Yine akut silikoziste görülen bir İlerlemiş hastalarda özellikle dudak çevresinin mavimsi soluk renk almasıdır. Sebebi kanın yeterine sayısında artma Özellikle nefes darlığının artmasına bağlı olarak kan yeterince oksijene doyamaz ve vücut bunu daha sık nefes alarak kapatmaya ödem ve şişme Çeşitli akciğer hastalıklarında meydana gelen dolaşım bozukluğu sonucu kaybıSilikozis Nedenleri Nelerdir?Silikozisin temel nedeni silika tozlarının kristallerinin yoğun ve uzun süreli olarak solunarak vücuda alınmasıdır. Başka herhangi bir nedeni bulunmamaktadır. Genetik, bulaşıcı ve ya başka hastalıklara ek ortaya çıkabilen bir durum en sık maruz kalan, riskli işçilik dalları genel olarak şunlardırKot taşlama kot kumlamaTaş ocakları; taş çıkarma, taş kesme, işleme, duvarcılıkMadencilikTünel yapımıDökümhanecilikCam üretimiSeramik üretimiMermercilik ve mermer zımparalamaBoya üretimiDiş teknikerliğiDiş teknikerliğinde, özellikle dolgu ve protez malzemelerinin üretimi esnasında pek çok kimyasal maddeye yoğun maruz kalma durumu oluşabilmektedir. Saf olarak silikaya maruz kalınmadığı için diğer meslek hastalıklarının da belirtileri görülebilir ve karma bir tablo ortaya çıkar, bu tabloya diş teknikerliği pnömokonyozu adı verilir. Tanı ve hastalık yönetimi silikozis ile aynıdır. Silikozisi Önlemek için Neler Yapılmalıdır?Silikozis, tedavisi mümkün olmayan ilerleyici bir hastalıktır fakat önlenebilir olması umut vericidir. Mutlaka riskli gruplarda çalışan bireyler için şu şartlar yerine getirilmelidir;Sağlık durumları için yakından takip edilmeli, kontrolleri işveren tarafından ücretsiz ve düzenli sağlanmalı,İşe alım esnasında mutlaka işçilerin sağlık durumları detaylı incelenmeli ve raporlanmalı,Maske, filtre, uygun giysi kullanımı gibi korunma önlemleri eksiksiz alınmalı, işçiler bu konuda bilgilendirilmeli ve eğitilmeli,Uygun izin aralıklarında ve çalışma sürelerinde çalıştırılmalı,Ve en önemlisi çok uzun süre 10 yıldan uzun bu sektörlerde TeşhisiSilikozis teşhisi için belirtilerle hekime başvurulduğunda hekim öncelikle hastanın şikayetlerini ve tıbbi öyküsünü dinleyecektir. Tıbbi öykü içinde, geçirilen ve mevcut, meslek, sigara tüketimi, belirtilerin ne zaman başladığı ve ne hızla arttığı, daha önce bu belirtilerle bir hekime başvurulup herhangi bir tedavi alınıp alınmadığı gibi sorular teşhisi için özelleşmiş bir test ya da tanı yöntemi yoktur. Pek çok tanı yönteminin bir araya gelmesi ve gerekli öykü ile teşhis konur. Bu amaçla en sık kullanılan yöntemler şunlardırX-ray röntgen, akciğer filmi ya da BT tomografi Bu görüntüleme yöntemleri radyasyon içerir ve çok kısa zaman içinde çekilerek görüntü verir. Görüntülerde akciğerdeki artmış bağ dokusu gözlenmesi tanıyı fonksiyon testleri Akciğer kapasitesini ölçen ana testlerdir. Hastanın akciğerlerinin solunumu ne kadar randımanlı gerçekleştirdiğine dair fikir verir. Bir solunum cihazı ölçüm yaparken nefes verme ve alma işlemi gerçekleştirilir, veriler İnce ve esnek bir borunun ucuna takılmış fiberoptik kamera yardımı ile solunum yolları ve akciğerlerin görüntülenerek incelenmesidir. Hekim tarafından gerçekleştirilir ve o anda yorumlanır. İşlem esnasında solunum yollarından mukus ve doku örneği alınıp laboratuvarda incelenmeye Biyopsi, vücuttan herhangi bir doku örneği alınması ve patoloji laboratuvarında incelenerek niteliğinin belirlenmesi işlemidir. Genel anestezi altında uygulanır, sonucu yaklaşık 15 günde çıkar. Nadiren başka hastalıklardan ayırt etme ihtiyacı doğduğunda TedavisiSilikozis için tedavi edici ve ilerlemeyi durdurucu bir tedavi henüz bulunabilmiş değildir. Tedavide amaç, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve hastanın şikayetlerini rahatlatmaya çalışmaktır. Bir hastaya silikozis teşhisi konduktan sonra mutlaka tüberküloz verem açısından test edilmeli ve gerekliyse tedavi edilmelidir çünkü iki hastalık sıklıkla beraber tedavisi şu aşamaları içerirÖncelikle silika maruziyeti devam ediliyorsa acilen bırakmak muhakkak gerekir çünkü sigara zaten düşen akciğer kapasitesini daha da sınırlayıp durumu darlığı günlük yaşamı etkileyecek düzeyde ise solunum yollarını açıcı ve soluk almayı geçici olarak kolaylaştırıcı bronkodilatör ve steroid ilaçlar vücut oksijen değeri PaO2 55 mm/Hg’nin altına düştüğünde oksijen tedavisine başlanır. Hastaya özel olarak daha önce ve ya daha sonra da oksijen tedavisine gereksinim duyulabilir. Genelde bu aşamada hastanın fiziksel aktivitesi oldukça genelde kronik bronşit, zatürre gibi iltihabi akciğer hastalıklarına da yatkınlık olur eğer bu durumlar oluştuysa mutlaka antibiyotik başta olmak üzere gerekli şekilde tedavi verem belirti ve bulguları varsa araştırılır, hastalık mevcutsa mutlaka tedavi aşamada akciğerler işlevini neredeyse hiç yerine getiremiyorsa hastanın mekanik solunum cihazına bağlanması İlaçlarıSilikozis ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir ancak ilaçlar hastaların rahatlatılması için geçici ve ya sürekli olarak reçete edilebilir. Bu amaçla kullanılan ilaçlar genel tanımı ile bronkodilatör solunum yollarını genişleten ilaçlardır. Bronkodilatör ilaçlar içinde en sık kullanılanlar şunlardırSalbutomolTerbutalinSalmetarolİpratropium bromürÇeşitli steroidler budesonid, flutikazonBu ilaçlar, hap, şurup ya da inhaler solukla alınan formunda reçete edilebilir. Bazı ilaç firmaları bu ya da benzer maddeleri kombin ederek daha etkin ve kolay kullanımlı ilaçlar üretmişlerdir genellikle günlük kullanımda bu kombine formlar form en sık tercih edilendir. Ufak, plastik ve bu ilaçların alımını kolaylaştıran bir tüp içine ilaçların kapsül olarak konmasının ardından hastanın ilacı derin nefes alarak akciğerine çekmesi en yaygın kullanım yoludur. Bu sayede ilaç sistemik olarak dolaşıma geçmeyecek doğrudan görev yapacağı bölgeye Tedavi EdilmezseSilikozis günümüzde kesin olarak tedavi edilebilen ve ya seyri geriletilebilen bir hastalık değildir. Tedaviler hastaların durumunu sabit tutmaya çalışmak, şikayetlerini hafifletmek ve ilerlemesini yavaşlatmaya yöneliktir. Dolayısıyla tedavi alınsa da alınmasa da ilerleyen bir edilmediği takdirde, hasta ek enfeksiyonlara daha açık olacak ve hastalığın yol açtığı ek problemlerle baş edilemeyecektir bunun sonucunda da ortalama yaşam süresi Ne İyi Gelir?Silikozisi tedavi edebilen bir yöntem yoktur fakat hastaların daha konforlu ve uzun yaşaması için şu önerileri dikkate alması gerekirSilikaya maruz kalmaya devam edilmemeli, iş mutlaka mutlaka zaman kaybetmeden bırakmak hava, başka mesleki ya da doğal tozlar gibi hava yollarını rahatsız edecek maddeleri solumaktan ideal aralıkta tutulması ve karbonhidrat tüketiminin sınırlandırılması olduğunca aktif bir hayat ve egzersiz akciğer kapasitesine katkı akciğer enfeksiyonları için mutlaka korunmak, influenza aşısının senelik olarak, pnömokok gibi diğer aşıların ise gereken dozda ve sürede yaptırılması ve yakınlarının yeni oluşabilecek belirtilere karşı uyanık olması, eğitilmesi Ne İyi Gelmez?Silikozise iyi gelmeyen ve hastalığın gidişatını şiddetlendirip hızlandıran faktörler şunlardırHastanın ve ya yakınlarının bilinçsizliği, tedavinin eksik bırakılması, düzensiz alınması ya da hiç tedavi görülmemesiSilika maruziyetinin giderilmemesi ve çalışmaya devam edilmesiYeni çıkan belirtilerin ateş, nefes darlığının ani şiddetlenmesi, bulantı, halsizlik- genellikle verem ya da zatürre belirtileridir önemsenmemesi ve geçiştirilmesiSigara başta olmak üzere çeşitli duman, toz, kirli hava gibi akciğeri rahatsız edecek maddelerin solunmasıKilo almak ve yaşam tarzına dikkat etmemekAşırı egzersiz ve hastanın kendini yormasına sebep olacak fiziksel aktivite, ağır işlerde çalışmakİçeriği belirsiz bitki çayı, bitki özü, karışımı gibi içeceklerin tüketilmesi ve ya alternatif tıp adı altında uygulanan ilkel tedavi metotlarına başvurulmasıGebelerde SilikozisSilikozis genelde ağır sanayi kollarında çalışan bireylerde görülen bir hastalıktır. Toplumsal olarak bu meslek dallarında çalışanlar ezici çoğunlukta erkeklerdir. Dolayısıyla kadınlarda ve özellikle gebelerde hastalığın görülmesi oldukça düşük bir belirtiler ortaya çıktıysa akciğer kapasitesi ölçümü, belirtilerin ağırlığının izlenmesi ve hastanın genel durumunun değerlendirilmesi ardından sağlıklı bilgiyi göğüs hastalıkları ve kadın ve doğum hastalıkları hekimleri aralarında görüşerek hastaya SilikozisSilikozis, bulaşıcı, enfeksiyon sonucu oluşan ya da genetik bir hastalık değildir. Yakalanmak için mesleki olarak silika tozuna maruz kalmak gerekir. Dolayısıyla normal koşullarda çocuklarda görülmesi olası maalesef, günümüzde mobil toplumların varlığı, ekonomik problemler ve illegal çalışma koşulları gibi pek çok sebepten nadir de olsa çocuk yaşta sayılabilecek, ergenlik döneminde bireyler bu iş kollarında olarak akciğer kapasiteleri ve akciğerin kendini yenileme özelliği daha yüksek olduğu için gençlerde hastalık daha geç belirti verebilir fakat seyri yetişkinlerden farklı değildir. Genellikle çocuk yaşta ancak akut silikozis belirtileri görülür çünkü kronik belirtiler uzun zaman alır, kişi bu sürede yetişkinliğe geçer. Bu belirtiler, işe başladıktan kısa süre sonra oluşan öksürük, ateş, halsizlik, göğüs ağrısı, göğüste batma hissi gibi belirtilerinin ortaya çıkması durumunda ise derhal iş ile bağlantı kesilmeli ve daha fazla maruz kalmanın önüne geçilmelidir. Çünkü kronikleşmesi durumunda tedavisi mümkün olmayan, ilerleyici ve ölümcül bir hastalıktır. Silikozis önlenebilir bir hastalıktır ve çocuklarda görülmesi daha ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Kesinlikle çocukların bu tip ağır iş kollarında çalışmasını yasaklayan kanunlara uyulmalı ve çocuklar için Hangi Doktora Gidilir?Silikozis hastalığı ile ilgilenen tıp bölümü Göğüs Hastalıklarıdır. Hastalık gelişmemişse bile, riskli iş kollarında çalışan bireyler herhangi bir belirti ve şikayet olmadan da Göğüs Hastalıkları bölümüne düzenli aralıklarla kontrole kot taşlama, cam işleme, diş teknikerliği gibi silika materyali ile çalışılan bir iş koluna mensup olma öyküsü varsa, bunun yanında, nefes darlığı, öksürük, balgam, halsizlik, göğüs ağrısı gibi belirtiler mevcutsa vakit kaybetmeden bir uzman hekime başvurulmalıdır. Kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğu için erken tedaviye başlamak ömrü uzatmak açısından oldukça ile İlgili Sıkça Sorulan SorularSilikozis veya vücuttaki herhangi bir hastalık varlığında belirli bir yaşam süresinden bahsetmek tıbbi olarak mümkün değildir. Maruz kalmanın süresi ve şiddeti hastalığın gidişatını olumsuz etkiler. Bunun yanında sigara kullanımı ve hastalıklar da olumsuz bir faktördür. Hastanın yaşı, erken teşhis, belirtilerin yoğunluğu ve hastanın seyri pek çok şeyi değiştirecektir. Bu konuda doğruluğu en olası bilgiyi hastayı takip eden hekim bir meslek hastalığıdır. Meslek hastalıkları tanım olarak, genellikle sanayi ve tarım sektörlerinde maruz kalınan çeşitli kimyasal madde taneciklerinin akciğerlerde birikmesi ile ortaya çıkan kronik akciğer hastalığı tablolarıdır. Akciğer kapasitesinde daralma yaparak nefes darlığı başta olmak üzere pek çok belirtiye yol açarlar. Silikozis ise özel olarak silika adı verilen bir kimyasal materyalin akciğerlerde birikmesi sonucu oluşur. En riskli meslekler, kot taşlama işçiliği, taş ocağı işçiliği, madencilik, camcılık, porselencilik, seramikçilik, diş teknikerliği gibi yoğun maruziyetin olduğu mesleklerdir. Koronavirüs COVID-19'un İnsan Vücudu Üzerindeki Etkisi Nedir? COVID-19 olarak bilinen yeni koronavirüs enfeksiyonu, 200'den fazla ülkede 1 milyona yakın vaka sayısıyla her geçen gün yayılmaya devam ediyor. İlk olarak Aralık 2019'da Çin'de baş gösteren bu virüs, zamanla diğer çevre ülkelerede sıçrayarak Avrupa'yı adeta abluka altına almıştı. Avrupa ülkelerinde yoğun bir şekilde görülen bu virüs, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'nın tüm çabalarına rağmen yakın bir zamanda ülkemize de sıçramıştı. Pandemik bir vaka olarak karşımıza çıkan koronavirüs, her geçen gün artış gösteren vaka sayılarıyla bireyleri korku ve endişeye sürüklüyor. Türkiye, corona virüsüne karşı alınması gereken önlemler hakkında tüm vatandaşlarını yoğun bir şekilde bilinçlendirmeye çalışırken bir yandan da Koronavirüs Bilim Kurulu COVID-19 enfeksiyonunu yakından takip ediyor. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü WHO ve diğer ülkelerin sağlık birimleri koronavirüs üzerinde sayısız araştırma yapmaya devam ediyor. Bilim insanları SARS-CoV-2 olarak adlandırılan koronavirüsün etkilerini araştırmaya devam ederken birçok çalışma bu virüsün insan vücudu üzerinde ne tür etkiler gösterdiği hakkında çok fazla belirsizlik ve bilimsel olmayan spekülasyonlar ortaya atıyor. Virüs İnsanları Nasıl Enfekte Eder? Koronavirüs enfeksiyonuna yakalanan hastaların tükürükleri milyonlarca mikrop taşımaktadır. Bu bireyler öksürdüğünde, hapşırdığında veya konuştuğunda hatta yalnızca nefes aldıklarında havaya mikroplarla dolu damlacıklar yayarlar. Yapılan araştırmalar enfeksiyona sahip bir hastanın hapşırması sonucunda havaya damlacık yayabildiğini göstermektedir. Bu damlalar belirli yüzey ve nesnelere düşebileceği gibi bir başka insanın gözüne, ağzına veya burnuna kolaylıkla sızabilmektedir. Bu da virüsün insanlara ne kadar kolay enfekte olduğunu göstermektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi sağlıklı bir bireyin enfekte bir hastadan virüs kapması için birçok farklı durum söz konusudur. Özellikle burundan sıcan virüsler, potansiyel bir enfeksiyona neden olacaktır. Öte yandan enfekte bir kişinin yüzeylerle ya da nesnelerde teması sonrasında diğer bireylerin bunlara dokunması, aynı şekilde virüsün insanlara enfekte olmasının bir yoludur. Bu sebeple ellerimizi sık sık bol su ve sabunla yıkamamız önerilmektedir. Bilim adamları virüsün yüzeylerde ne kadar süre yaşayabildiği konusunda yaptığı araştırmalarda korkutucu gerçeklerle karşı karşıya kalmışlardır. Koronavirüsün yüzeylerde ne kadar süre yaşayabildiği konusunda detaylı bilgi almak için buraya tıklayın. Kısacası koronavirüs enfeksiyonuna neden olan şey, SARS-CoV-2 virüsüne sahip bireylerin hapşırması, konuşması veya öksürmesi sonrasında diğer bireylerin ağız, burun, göz ve temas yoluyla bu virüsü alması olarak tanımlanabilir. Olay tamamen enfekte hastanın ağzından çıkan damlacıklardan kaynaklanmaktadır. Bu damlacıklar viral parçacıklarıdır ve hızlı bir şekilde burun pasajlarınızın arkasına ve boğazınızın arkasındaki mukoza zarlarına girerek hücreleri belirli bir reseptöre bağlamaktadır. Bu parçacıklar, sivri şekilli prüzlü proteinlerle süslüdür. Proteinler reseptörlere bağlandıktan sonra virüsün içeri girmesine ve çoğalmasına izin verir. Burada amaç diğer yaşam formlarında olduğu gibi koronavirüsünden hayatta kalma istediğidir. Virüsün hayatta kalabilmesi için önce kendini kopyalaması gerekmektedir. Bu bakımdan virüs RNA'nın daha fazla kopyalanması için replikasyon fabrikaları oluşturmaktadır. Virüs Akciğere Ne Yapar? Bu noktada virüs, akciğerleri kaplayan hücrelere saldırmaya başlar, kana oksijen gönderen küçük keseleri iltihaplandırır ve karbondioksiti çıkarır. Nefesler kısalır ve zorlaşır. Hücreler öldükçe, akciğerler sıvı ve kalıntılarla tıkanır ve ikincil enfeksiyonlar gelişebilir. Bu duruma halk arasında zatürre adı verilmektedir. Ağır bakalarda hastanın nefes almaya devam edebilmesi için solunum cihazına bağlanması gerekmektedir ancak bazı bireyler için bu durum dahi çözüm oluşturmaya bilir. Olay tamamen bağışıklık sisteminin nasıl tepki verdiğiyle alakalıdır. Bağışıklık sisteminin verdiği tepki, hastanın durumunun ne kadar iyiye veya kötüye gittiğini açıkça göstermektedir. Durumu kritik olan hastaların bağışıklık sistemi samanlaşarak sitokin fırtınası çok sayıda beyaz kan hücresinin aktive edilmesi ve bu hücrelerin daha fazla beyaz kan hücresini aktive edecek inflamatuar sitokinleri serbest bırakması adı verilen durum ortaya çıkmaktadır. Koronavirüs Enfeksiyonuna Karşı Yaş ve Cinsiyet Faktörü Nedir? Daha önce de belirttiğim gibi yeni tip koronavirüs yani COVID-19 enfeksiyonu bir çok bireyde hafif semptomlarla atlatılırken %5'lik kısım kritik hasta sınıfında yer almaktadır. Peki %5'lik kısımı oluşturan hastaların yaş ve cinsiyet faktörüne bağlı olarak diğer bireylerden farkı nedir? Aslında bu durum son derece açık ve nettir. Bu hastalığın en belirgin faktörü yaştır. Bunun nedeni bağışıklık sisteminin yaş arttıkça zayıf hale gelmesidir. Tüm bunların yanında yapılan araştırmalar gençlerinde %100 güvende olmadığını göstermektedir. Özellikle kronik hastalık, diyabet, solunum problemi, kanser, yüksek tansiyon ve kalp haslığı gibi rahatsızlıklara sahip bireylerde yaşa bakılmaksızın risk grubunda yer almaktadır. Kuluçka Dönemi Kuluçka dönemi olarak adlandırılan bu süreç, koronavirüse bağlı SARS-CoV-2 virüsünün vücuda yerleştiği dönem olarak biliniyor. Bu süre içerisinde virüs ilk olarak hücrelere yerleşerek ilerleyen süre zarfından tüm hücreleri ele geçirmektedir. Peki koronavirüs vücudumuza nasıl giriyor? Açıkcası bu konuda sayısız açıklama ve iddia ortaya atılıyor. Söylenenler arasında en doğru ve net bilgi, COVID-19 enfeksiyonuna sebep olan SARS-CoV-2 virüsünün solunum yoluyla veya virüsün bulaştığı nesne ve yüzeylerle temas sonucunda göz, ağız ve burun yoluyla vücuda girmektedir. Enfeksiyonun genel olarak insanların ellerini herhangi bir enfekte nesneye yada yüzeye dokunduktan sonra ağzına, gözüne veya burnuna götürmesiyle oluşuyor. Bazende solunum yolu dediğimiz öksüren ya da hapşıran enfekte bir hastanın bıraktığı virüsleri nefes yoluyla içimize çekmemiz sonucunda corona virüsü hastalığı ortaya çıkmaktadır. Covid-19 enfeksiyanuna yakalanan hastalarda ilk olarak virüs boğaza, solunum yollarına ve akciğere yerleşmektedir. Sonrasında tüm hücreleri istila ederek bütün vücudu SARS-CoV-2 virüsü sarmaktadır. Hafif Hastalar Koronavirüs enfeksiyonuna yakalanan bireylerin büyük bir kısmı bu virüsü hafif olarak atlatabiliyor. Yapılan araştırmalar %81 oranında enfekte hastanın bu virüsü hafif olarak atlattığını göstermiştir. Bu durum ortalama olarak 10 koronavirüs vakasının 8 tanesinin bu hastalığı hafif atlattığı anlamına geliyor. Hafif vakaların ortak özellikleri ise ateş ve öksürük oluyor. Öte yandan gripe benzer bir vücutta halsizlik, kırgınlık ve baş ağrıları görülüyor. Bazı bireylerde bu saydığımız semptomlar dahi görülmeyebiliyor. Koronavirüs enfeksiyonunu hafif atlatan bireylerin büyük bir kısmı bu süeci ağrısız, sızısız ve ciddi semptomlar göremeden geçiriyor. Hastalarda virüse bağlı olarak görülen ateşlenme durumları bağışıklık sistemine bağlı olarak ortaya çıkıyor. Bağışıklık sistemimiz sitokin adı verilen kimyasalları salgılayarak vücudumuzun diğer bölümlerini uyarıyor. Bu uyarılma ağrı, ateş ve farklı semtomların oluşmasına sebep oluyor. Ağır Hastalar Koronavirüs enfeksiyonuna yakalanan hastalarız ortalama %14'ünün bu süreci ağır semptomlarla geçirdiği bilinmektedir. Bunun sebebi enfekte olan hastanın bağışıklık sisteminin bu virüse karşı aşırı tepki vermesinden kaynaklanmaktadır. Bu tepkiler sonucunda vücudun geri kalan kısımlarında iltihaplanmalar meydana gelmektedir. Enfeksiyonun ilerleyen sürelerde yoğun bir iltihaplanmaya dönüşerek vücutta ciddi damar problemlerine neden olabilmektedir. Bunun en basit örneği akciğer iltihaplanmalarında ortaya çıkan pnömoni yani zatürre vakalardır. Zatürre pnömoni akciğer dokusunda meydana gelen iltihaplanmalara verilen genel bir isimdir. Bu hastalık bakteri ve çeşitli mikroorganizmalara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Hastalık çoğu zaman insandan insana kolayca bulabilmektedir. Genellikle solunum yoluna bağlı olarak ağızdan giren virüs, soluk borusunda akciğere inerek küçük hava kesecikleri oluşturmaktadır. Bu hava keseciklerinin içi suyla dolarak bireyde nefes darlığına sebep olmaktadır. Normalde kana oksijen karıştığında dışarı karbondioksit çıkmaktadır. Buna bağlı olarak hastanın solunum cihazına bağlanması gerekebilmektedir. Her şeyden önemlisi daha yüksek risk altındaki kişilerin evde kalarak ekstra önlemler alması önerilmektedir. Kritik Hastalar Dünya genelinde yapılan araştırmalar, koronavirüs enfeksiyonuna yakalanmış bireylerden %5'inin kritik vakalardan oluştuğunu göstermektedir. Hastalığın bu aşamasında vücut gerekli fonksiyonlarını yerinen getirememeye başlamaktadır. Yani bağışıklık sistemi ciddi ölçüde tahribata uğrayarak işlevselliğini kaybetmeye başlamıştır. Vücutta değişik semptomların ortaya çıktığı bu evrede kan basıncı ani düşüşler yaşayarak diğer organların septik şok yaşamasına sebep olmaktadır. Öte yandan akciğerde meydana gelen aşırı iltihaplanmalar sonucunda vücudun ihtiyacı olan oksijen karşılanamamaya başlamaktadır. Bu da bireyi ciddi hastalıklara hatta ölüme götürebilmektedir. Yapılan araştırmalar covid-19 yani corona virüsünün 65 yaş ve üstü hastaları daha çok etkilediğini gösteriyor ancak tüm bunların yanında genç bireylerinde bu virüse karşı son derece dikkatli olması gerekiyor. Özellikle hiçbir yaş sınırlandırması gözetmeksizin bazı hastalıklara sahip bireylerin koronavirüs enfeksiyonuna karşı ciddi risk grubunda olabileceğini hatırlatmak isterim. Koronavirüs risk grubunda olan bireyler arasında; Solunum hastalıkları, Bağışıklık sistemine bağlı hastalıklar, Akciğer hastalıkları, Yüksek tansiyon, Diyabet Kalp Hastaları Kanser Hastaları Yukarıda belirtilen durumlar, corona virüsün yalnızca yaşa bağlı olmadığını bir kez daha göstermektedir. Genellikle çoğu bireyin hafif-orta semptomlarla atlattığı bu enfeksiyon, belirtilen hastalık türlerine sahip bireylerin daha çok dikkat etmesi gerektiğini gösteriyor. Sizi ve Türkiye'yi Koronavirüs riskinden koruyacak 14 Kural! Aldığınız tüm önlemlere rağmen grip benzeri belirtiler yaşamaya başladığınızı düşünüyorsanız asla panik yapmayın! Alacağınız her önlem, hem sizin sağlığınızı hemde ülke sağlığını koruyacak. Böyle bir durumda yapmanız gereken tavsiyeler arasında Öksürük ve hapşırmalara karşı dirseğinizi veya mendil kullanın, ardından derhal çöpe atın ve ellerinizi temizleyin. Kendinizi iyi hissetmiyorsanız derhal doktorunuzu arayın ve kesinlikle evinizden ayrılmayın. Nefes darlığı gibi bir durum yaşıyorsanız hiç vakit kaybetmeden 184 ile iletişime geçin. Hastalık süreniz boyunca evde kalın ve ev ortamında diğer insanlarla beraber yemek yemeyin, uyumayın ve eşyalarınızı paylaşmayın. Dünya genelinde 197 farklı ülkede görülen COVID-19 vakası, yarım milyondan fazla kişiyi enfekte ederek binlerce insanın ölümüne sebep oluyor. Tüm bunların yanında dünyada olduğu gibi ülkemizde de koronavirüs ile mücadele devam ediyor. Alınacak çok basit önlemlerle corona virüsü enfeksiyonunun yayılmasını engellemek mümkün görünüyor. İşte Sağlık Bakanlığı tarafından ülkemizde yapılan koronavirüs tedbirleri kapsamında her vatandaşın uygulaması gereken 14 gün kuralı! 1. Ellerinizi sık sık, su ve sabun ile en az 20 saniye boyunca ovarak yıkayın. 2. Öksürme ve hapşırma sırasında ağzınızı, burnunuzu tek kullanımlık mendille kapayın. Mendik yoksa direk içinizi kullanın. 3. Ellerinizle gözlerinize, ağzınıza ve burnunuza dokunmayın. 4. Soğuk algınlığı belirtisi gösteren kişilerle aranıza en az üç dört adım mesafe koyun. 5. Yurt dışı seyahatlerinizi iptal edin ya da erteleyin. 6. Yurt dışından döndüyseniz ilk 14 günü evinizde geçirin. Ziyaretçi kabul etmeyin ve kendinizi izole edin. İzole edilmiş kişinin odasına maskesiz girmeyin. 7. Bulunduğunuz ortamları sık sık havalandırın. 8. Sık kullandığınız yüzeyler her gün temizleyin. Kapı kolları, armatürler, lavabolar gibi sık kullandığınız yüzeyleri su ve deterjanla her gün temizleyin. 9. Havlu, bardak, tabak, eldiven, traş bıçağı, diş fırcası vb. gibi kişisel eşyalarınızı ortak kullanmayın. 10. Kıyafetlerinizi 60-90 derece aralığında normal deterjanla yıkayın. 11. Tokalaşma, sarılma gibi yakın temaslardan kaçının. 12. Güçlü bir bağışıklık sistemi için bol sıvı tüketin, dengeli beslenin, uyku düzeninize dikkat edin. 13. Soğuk algınlığı belirtiniz varsa yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarla temas etmeyin ve maske takmadan dışarı çıkmayın. 14. Düşmeyen ateş, öksürük ve nefes darlığınız varsa, maske takarak bir sağlık kuruluşuna başvurun. Artık koronavirüsle nasıl mücadele etmeniz gerektiği konusunda bilgi sahibisiniz. Bu konuda hem kendinizi hemde çevrenizi bilinçlendirmeyi ihmal etmeyin. Risk almayalım, gerekeni yapalım. Koronavirüs riskine karşı 14 kurala uyalım. Unutmayın, koronavirüs alacağınız tedbirlerden daha güçlü değil! Önerilen İçerik Koronavirüs Kaç Derecede Yok Olur?

akciğer kanseri solunum cihazına bağlanması